21 Haziran 2016 Salı

Bolluk İçindeki Günlerimiz Sayılı!

                                                               THE EDUKATORS
     

     Bugünkü yazım The Edukators,türkçesiyle Eğitmenler filmi hakkında olacak...
     Elveda Lenin filminden sonra bir Alman filminden bu denli etkilendiğimi sizlere itiraf etmek borcumdur.
     3 kişiden oluşan genç -Peter,Jan,Jule- zenginlerin evine gizlice girip,onların evlerinin eşyalarını değiştirerek ve onlara ürkütücü notlar bırakarak,zenginleri tedirgin etmeye ve onları düşündürmeye çalışırlar; ancak işler bir gün hiç de istedikleri gibi gitmeyecek, 'Hardenberg' adlı bir zengini kaçırmak zorunda kalacaklardır...
     Peter ve Jan, tabiri caizse zenginlerin evine gizlice girerek, onların ev eşyalarının yerlerini değiştirirler,onlara ilginç mahiyette notlar bırakırlar: 'bolluk içindeki günleriniz sayılı' gibisinden. Bunları kaosa götürmeden, adeta sessiz bir devrimle yaparlar. Garip olansa,bu evlerden bir tek eşya çalmadan bu işleri hallederler.İşin esprisi de burada yatar...
     İlginçtir ki Peter ve Jan, mütemadiyen devrimden bahsedip durmalarına karşın, devrimin gerçekliğine de inanmazlar...
     Filmin ilk sahnesinde, 2 aktivist alman genci bir spor mağazasına giderler ve o spor mağazasını ziyaret eden insanlara, 'burada satılan ayakkabılar günlük 1 euroya çalışan filipinli ve endonez çocukların eseridir' seklinde açıklamalarda bulunurlar ve polis zoruyla mağazadan çıkartılırlar. Gençlerin: ''Devlet de kapitalizmin yanında!'' tümcesi bizlere adeta gark olur,nakşolur ki hakikaten öyle değil midir? Günümüzde devlet,kapitalizmin filebekçiliğini yapmamakta mıdır?!
     Başka bir sahnede de şık bir restoranda orta yaş bunalım takılan 2 çift Alman, Jule'ye içecekleri brandy için getirdiği bardağın 'yanlış' olduğu uyarısında bulunurlar.Bizleri daha da irrite ederler.Kabullenemedikleri şeye bak anasını satayım?! Bir boka derman olamayan bu tipler, kızcağıza bu denli saçma sapan bir uyarıda bulunurlar. Kapitalist düzen, işte böylesine iğrenç, işe yaramayan, asalak tiplerin aptalca istekleri, hırsları, açgözlülükleri nedeniyle varolmaya devam eden sistemdir; kısacası yakıtı:ego, hırs, kısa yoldan zengin olma, zenginliklere zenginlik katmadır...
     Orta sahnelerden birinde de Jan, Jule'ye; Avrupalıların günlerinin en az dört saatlerini, televizyona ayırdıklarından dem vurur.Bu ciddi anlamda korkunç bir rakamdır.Anarşiye,düzen karşıtlığına 68 döneminde uzun saçın ve uyuşturucunun bile yettiğini; ancak simdi bunların söz konusu olmadığını,bir marketten bile rahatlıkla 'che' tişörtünün alınabildiğini beyan eder.Yani devrim,düzene karşı durmak,günümüzde deyim yerindeyse ayağa düşmüştür... Okulun, ailenin kapitalizmi insanlara aşılamasından da oldukça şikayetçidir Jan. Hayatları boyunca sergiledikleri masum mizansenin, çalışmanın zenginlere yaradığından da fazlaca şikayetçidir Jan'cığım... Yine Jan'ın,Hardenberg ile konuşmasında: '' Bizi, publarda boş boş devrim muhabbeti yapanlardan mı sandın?! '' diyerek seyirciyi dumurlardan dumurlara sürüklemiştir... Buna mukabil Peter'ın, Hardenberg ile yaptığı bir muhabbette: ''Silahı icat edeni değil; tetiği çekeni suçlayacaksın.'' söylemi filmin ana temasını bizlere söz konusu kılıyor.
     Filmde, Hardenberg'ün amiyane tabiriyle 'özgür aşk' teması da ciddi bir şekilde vuku bulmuştur. İlk etapta Peter ile Jule beraberken,daha sonrasında Jan ile Jule'nin tanışmaları ve birbirlerine aşık olmaları; işlerin seyrini epeyce değiştirmiştir. Peter, durumu öğrendiğinde ise duruma tavrı ilk etapta sert olmuş; fakat sonrasında bu, kabullenmeye evrilmiştir. Sosyalizm,Anarşizm,Devrim,Karşı Duruş,... gibi temaların yanında bu 'özgür aşk' temasının çok da ciddi durduğunu düşünmüyorum...
     Yönetmen Hans Weingartner, devrimin nasıl olmasını gerektiğini ortaya koymuyor, bize sadece ve sadece oldukça didaktize edilmiş, eğlenceli saatler vaat ediyor. Filmde öyle fazlaca altmetinle de karşı karşıya değiliz; bu da filmin seyirliğini artırmış vaziyette. Hans'ın yaptığı güzellik, bizim gibi safdil insanların bir parça içimizde yaşattığı, muhalif taraflarımızı gün yüzüne çıkartması...
     Filmdeki,ekşi sözlük yazarının kullandığı deyimle içi boş retorikler pek de hoşuma gitmedi. Bunlar olmasaydı, filmin güzelliği, etkileyiciliği ilelebet payidar kalırdı...
    Bu güzel 127 dakikalık şölendeki bazı sözler çok hoşuma gitti: ''Manche menschen andern sich nie'' Yani meali:Bazı insanlar asla değişmez. Yine ''Jedes herz ist eine revolutionare zelle!'' Meali:Her yürek,devrimci bir ruh taşır.
     Müzik anlamında, Beige GT,Jeff Buckley,Jeff Cole,Freddy Quinn,... gibi sanatçılara selam durulması beni yine dumurdan dumura uğrattı. Bilhassa Jeff Buckley'nin ''Hallelujah'' parçası çaldığı an neler hissettiğimi size anlatamam...
     Ezcümle,filmin serkeşliği pek hoşuma gitti. Özellikle bazı yerlerdeki vurgular, beni filmin o naif dünyasının içine daha bir fazla çekmeye yetti de arttı bile. Bu filmi ve muadilleri olan Elveda Lenin,Das Leben Der Anderen,Der Baader Meinhof Komplex,The Dreamers ve Das Experiment'ı izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Hiçbir şey kaybetmez; aksine çok fazla şey kazanırsınız.
     Alman sineması gerçekten etkileyici bir sinema.Bazan diyorum da bir Eğitmenler var bir de bizim 'güya' bağımsız filmler...

  
Kaynakça:
1-eksisozluk.com
2-filmloverss.com
3-http://www.celebialper.com/sinema/the-edukators-hans-weingartner-almanya.html
4-http://sinekiyatri.blogspot.com.tr/2010/05/edukators-egitmenler-2003.html
5-almanbagimsizsinemasi.com.tr
    
    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder