5 Temmuz 2016 Salı

Nuri Bilge'nin Koza'sı!

     Çokça alışılan kozasından çıkıp, ölümüne dosdoğru yol olan kelebek misali bir film.
     Yolları ilk etapta kesişen ve belli bir süre aynı yolda 'beraberce' ilerleyen çiftin gel zaman git zaman, yollarının 'sonrasında' ayrılmasını konu edinen film.
     Filmin diyalogsuz ve fotograf karelerinden ibaret oluşu, sinema hazzı'nı bize adeta telmih eder nitelikte.
     İlkin, fotograf kareleriyle güzel bir açılış sekansı peyda olur. Bu fotograf kareleri, filmimizdeki yaşlı çiftin gençlik halleridir. Daha sonrasında bu çift gitgide yaşlanır; ölüme doğru uzunca ve çetrefilli yolculuğa başlarlar. Bu adeta, gençlik-yaşlılık, hayat-ölüm arasındaki tezattır. Ölüm gerçeğini bir kabulleniştir. Filmde kuşun ölümü buna adeta bir naziredir...
     Sıradanlık, filmde, son derece üst düzeydir. Bu, doğadan yansıyan fotograf kareleriyle içimize nakşolmaktadır. Alışılmışın dışında aslında çok da fazla bir şey görmeyiz. Sadece ve sadece, doğanın sesini işitiriz. İnsan sesi yerini salmış ve doğa sesi; insan sesine halef olmuştur...
     Yaşlı çift, beraber olma çabası içindedir; ancak bir türlü başaramamaktadırlar. Bu filmdeki bazı karelerle, bizlere bu ipucuyu vermemektedir. Yatakta beraber uyurlar; ama sadece uyurlar, içten-tinsel bir birleşme söz konusu olmaz. Hiç mi hiç birbirlerine ulaşamazlar. Filmin son sahnesinde de çift, çift olarak gösterilir; fakat ikisi de farklı noktalara bakarlar. Yollar, tamamıyla ayrılmıştır. Ölüme doğru beraber gitme gailesinden vazgeçilmiş, bireysel bir şekilde bu sonsuz yolculuğa devam edilmiştir.
     Yalnızlık, doğa, ruhen uzaklık, sıradanlık, vaktin kısalığı, sessizlik temaları bu kısa filme güzel bir şekilde yedirilmiş.
     Bu kısa film, diğer filmlerinin de nasıl olacağına dair bir ulak niteliğinde olmuştur.
    

Nuri Bilge'nin Büyük Sıkıntısı:Mayıs Sıkıntısı

     Film, benim için tam bir 'mayıs sıkıntısı' oldu; çünkü filmi, tam da mayıs ayında izlemiştim. Nuri'nin çektiği bu filmin, diğer filmlerinin yanında çok kısır kaldığını düşünüyorum. Söyleyeceklerim bu kadar.

4 Temmuz 2016 Pazartesi

Hababam,Hababam'lığını Bilsin!

     Hepimizin malumudur ki, Hababam Sınıfı, Türk sinema tarihine damga vurmuş ender filmlerden/serilerden bir tanesini teşkil etmektedir ki bizler ömrümüzde bu seriyi birkaç defa izlemeyi kendimize borç bilmişizdir.
     Kaliteli esprileriyle, kıdemli oyuncu kadrosuyla, yüreğimize işleyen dramatikliğiyle bize; adeta sinemanın ne olduğunu ve de ne olması gerektiğini adeta telmih etmiştir. Defalarca izlememize rağmen her seferinde ilk kez izlemişçesine tad alır, güler, eğleniriz; ama bu, belli şeyleri göz ardı etmeyeceğimiz anlamına gelmiyor...
     Bu filmin bazı istemeyerek ya da bile isteye gözden kaçırdığımız noktaları var. Her ne kadar hababamın çocukları komik olsalar da bizi güldürseler de alttan alta seyirciyi irrite etmekten de geride durmazlar. Filhakika, bu irritasyonlukları, Hababam'lıklarına vermeye mecbur bırakılırız.
     Müzmin görmeme problemi yaşayan Felsefe hocası Akil'in, bu zayıflığını kendi çıkarlarına kullanarak müfettiş şakaları yapmaları ve bu noksanlıkla adeta alay etmeleri. Savaş hikayelerine karşı kronik zaafı olan hocalarının bu zaafını kullanarak, yazılı yoklamaları yaptırmamaya ant içmeleri. Okula yeni gelen çiçeği burnunda edebiyat öğretmenleri genç Semra'ya yapmadıklarını bırakmamaları, onu defaen kandırmaları hatta en ayıbı sayılabilecek şeyi, yazılı kağıtlarına ona ithafen aşk mektubu yazmaları. Dünyalar tatlısı, sevgi dolu Mahmut hocalarına, türlü hakaretvari hareketler sergilemeleri, ona çeşitli iftiralar atmaları. Saf ve şekerpare Hafize Ana'yı kendi çıkarları için manipule etmeleri. Özel Çamlıca Lisesi'ne gelip sonradan aralarına iştirak eden ve onların deyimiyle 'köylü, çarıklı' gibi iğneleyici, tahkir edici laflara devridaim maruz kalan Ahmet'e, kopya çektirmeleri, sigara içtirmeye çalışmaları, okuldan kaçmak adına onu kullanmaları, ona adeta yemek vermemeleri, deyim yerindeyse onu yoldan çıkartma çabaları, en rezilcesi de onun insanlarının bulunduğu köy okuluna yardım için hababamın; peçete, sigara, kadın fotografı,vb gibi çirkin sayılabilecek şeyler yollamaya kalkışarak onun sinir katsayısını artırmaları gibi bilimum kötücül şeyler yapmaları, bizlere gark oldu ne yazık ki.(Ahmet'in köy okuluna karşı girişilen bu çirkince, provakatif eylemler silsilesi sonrasında sergilediği beş dakikalık tirat sinema tarihimize, adını altın harflerle kazımıştır.)
     Yukarıdaki uzun paragraftan mütevellit Hababam Sınıfı'nı bir yandan sadece bana hususiymiş gibi benimserken, diğer yandansa yukarıda bahsettiğim nedenlerden ötürü elimin tersiyle itesim geliyor. Şans eseri denk geldiğim yahut bilakis izlediğimde bu tarz kötü sahneleri göz önüne getirdiğim vakit The Shining'teki Jack Torrance gibi deliriyorum.
     Mamafih, Hababam Sınıfı bir yandan güldürürken bir yandan da insanı, bu denli delirtmeyi başarabilen ender filmlerden biri. Teşekkürler Ertem Eğilmez!

2 Temmuz 2016 Cumartesi

Yüce Allah'ı Neden Çok Seviyorum?

1-O'nun kullarını ne denli çok sevdiğini ve onlara güvendiğini bildiğim için.
2-Surelerin 'Bismillahirrahmanirrahim' ile başlamasından mütevellit O'nun kullarını, sonsuz bağışlayabilme gücünün olduğunu,o'nun rahman ve rahim olduğunu bildiğim için.
3-Bizlere, İslamiyet gibi son derece barışçıl, heyecan verici, sevgi dolu, muhteşem bir dini hibe ettiği için.
4-Peygamber Efendi'mizi ve diğer bütün peygamberlerimizi bizimle tanıştırdığı için.
5-Bizi en güzel şekilde yarattığı için.
6-İnsanoğlu olarak çok da fazla hak etmemize rağmen bizi, nimetleriyle rızıklandırdığı için.
7-Onun kudreti nedeniyle varlığımızın vaki olduğunun bilincini taşıdığımız için.
8-Ezan sesini dinleyebildiğim için.
9-Bizlere, iyilik edebilme gücünü verdiğini için.
10-O'nun devridaim görünmez şemsiyesi altında olduğumu bildiğim için.
11-Beni, diğer bütün insanları yoktan var ettiği için.
12-Onun rızası ile hareket edebildiğim için. Bu yüce amaç uğruna ivme kazandığım için.
13-Başıma her kötü şey geldiğinde, her zorlukta ona sığınabildiğim için.
14-Yalnız olmadığımı bildiğim için.
15-Bir şeyi görmeden de sevebileceğimi inandırma kesinliğini bana sağladığı için.
16-Bu muhteşem doğayı, güzel mi güzel canlıları yarattığı için.
17-Bana muhteşem bir aile ve dostluklar bahşettiği için.
18-Hayata, ne olursa olsun umutla bakabildiğim için.
19-Birileri gibi korkuyla değil; o güzel sevgi gücüyle bizleri kendine teslimiyete sevk ettiği için.
20-Sonsuz rahmetini, şefkatini bizlere; ancak zahiri olarak de alenen gösterdiği için.
21-Menfaatle değil; sevgi bağıyla ona bağlı olduğum için.
22-O'nun adı her geçtiğinde gözlerimden hisli yaşlar süzülmesine vesile olduğu için.
23-Allah yolunda çalışmak, ilerlemek gibi muhteşem hasletlerle, faziletlerle bizi feyzlendirdiği için.
24-Mutlak hoşgörüsüyle ayakta kaldığımızı bildiğim için.
25-Biz, onun deyimiyle eşrefi mahlukata müthiş bir iman gücü verdiği için.
26-Benim inandığım Allah, bize öldürme emri vermediği ya da din kisvesi altında türlü sahtekarlıklar yap demediği için.
27-En önemlileri de: ''Göklerde ve yerde ne varsa hep O'nundur. Allâh; işte zengin O'dur, övülmeye lâyık O'dur.'' (Hacc 64/22) Gerçek şu ki, göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır, diriltir ve öldürür. Sizin Allah’tan başka Veliniz ve yardımcınız yoktur .” (Tevbe, 9/116) ''Bununla beraber, çok bağışlayıcıdır, sevgi doludur.'' (Buruc Suresi 85/14)
     Mamafih, sonsuz affedici Yüce Allah'ımız; tamamiyle bu nedenlerle en övülmeye değerdir. O, kötü, noksan sıfatlardan büsbütün münezzehtir.
     Dostlarım, şunu da unutmamak gerekir ki:Allah'ımız her yerdedir; fakat onu görmek, ona ulaşmak biraz meşakkatlidir.
     Filhakika, ona erişmek adına; takvalarımızın, bağlılıklarımızın, sevgilerimizin son derece içten ve yüksek olması dileğiyle.
     O'na sonsuz şükürler, sizlere de sonsuz selamlar, sevgiler.